23 Kasım 2008 Pazar

Tsl 8. Hafta Eskişehirspor 4-2 Galatasaray


Kırmızı...Şimşekler...

Eskişehir'in dönüş maçıydı. Seneler sonra 1. lige dönüş yapmış ve belki de o zamandan beri bu maçı bekliyordu. Yani kısacası karşımızda son derece konsantre bir takım vardı. 12 yıldır Galatasaray'ı bekliyorlardı.

Gitmek istedim fakat yine gidemedim. Çok az bilet vardı. Çok fazla talep vardı.Yollar değildi bana engel olan; kahrolası kaderdi işte. Halbuki ne hayallerim vardı sezon öncesi. Vizeler başlamadan ardarda Kocaeli, Bursa, Eskişehir ve Fenerbahçe maçlarına gidecektim. Hepsi düşüncede kaldı.

Zaten oldukça negatif düşüncelerle izlemeye başladığım karşılaşmada, deplasman fobisiyle karışık Olympiakos maçı yorgunluğu da baş gösterince şok bir sonuç çıktı ortaya. Ayhan'la umutlanıp Baros'la sevindik ama yetmedi. Enteresan hakem hataları da tuz biber oldu.

Maç sonunda stad "Bu sene şampiyon Anadolu'dan" diye inliyordu. Doğru söze ne hacet...

5 Kasım 2008 Çarşamba

Uefa Kupası 08/09 Gruplar 1. Hafta Galatasaray 1-0 Olympiakos


Bir umut vardı içimde, haftanın başından beri. Ha döndü, ha dönecek denilen 2000 ruhundan bahsetmiyorum. Nedense bir türlü atamadığımız Avrupa arenasındaki şanssızlığımızdan bahsediyorum. Bir şeyler vardı ama, o bir şeyler değişmeliydi artık. Vakti de gelmiş ve hatta geçmişti bile.

Uefa Kupası grup statüsü bir acayip. 5 takımdan 3'ünün tur atlaması işleri kolaylaştırıyor. Eğer matematiksel olarak bakılırsa alınacak 7 puan gruptan çıkmayı kesinleştiriyor. Ama istatistiksel olarak bakılacaksa 6 puanla gruptan çıkamayanı görmedim. 5 puanla da % 90 çıkılıyor. 4 puanla bile bu oran % 5olerde. Bu da demek oluyor ki kendi sahandaki 2 maçı kazanman yeterli. Bu yönden çok şanslıyız. Kendi sahamızda oynayacığımız rakipleri kendimiz seçseydik böyle isterdik herhalde. İşte bu yüzden bu maçı kazanıp 3 puanı haneye yazdırmak çok önemliydi. Bu maçı kazandığımız takdirde yolun yarısından fazlasını aşmış olacaktık.


Maç öncesi her ne kadar güzel bir oyunla galip gelmek istesek de, bunun olacağı konusunda çoğu kişinin olduğu gibi benim de şüphelerim vardı. Bu tür şüpheleri geçirmenin en iyi yolu maç havasına vaktinden çok önce girmektir. Perşembe günü dersten çıkar çıkmaz, Yıldızlı Aslanlar standındaydık işte. O andan itibaren hava pozitifleşmeye başladı. Sonrasında klasik bi 30A geçişi ve Meşale'deyiz yine... O manzarayı gördükten sonra, insanın aklında maç hakkında şüphe mi kalır? Meşale'de herkes "Bu maçı alacağız, başka yolu yok" modundaydı. Bir de Kıvanç bu sefer birayı tam ayarında bırakmış, dolayısıyla tam formundaydı. Elimden geldiğince bu konuda herkesi uyararak ve de 328'li tezahuratlarla eski açığa doğru yol almaya başladık.


Artık klasik olduğu bilinen giriş çilesi kalmıştı önümüzde tek engel olaraktan. Yaklaşık bi yarım saatlik uğraştan sonra, yerimizi almıştık merdiven boşluklarında. Daha önce çok göt göte maç izlemiş olan bu bünye, bu maçı gelmiş geçmiş en kalabalığı olarak yazdı bir kenara. Bir merdivende 4-5 kişi vardı. Dengesiz bi pozisyonda duruyordum ama düşmüyordum. İşte buydu eski açığın genel hali. Zaten buydu bana göre taraftarlık. Zor koşullardı, konfor değildi hiçbir zaman.


Maç başladı. Kısa süreli bir belirsizlikten sonra oyunun kontrolünü ele geçirdik. Sağlı sollu geliyorduk, ammavelakin değişik bir şey vardı bu maçta. Değişik bir havası vardı sanki. Konsantrasyon had safhadaydı adeta. Takım neredeyse hatasız oynuyordu. Aman allahım rüya mı görüyordum yoksa? Derken maçın hakkı geldi ilk yarının ortalarında. Lincoln'ün kullandığı kornerden gelen topu, Kewell ders niteliğinde bir vuruşla ağlara gönderiyordu. Ve Sami Yen yıkılıyordu bir kez daha. Ama bu defa ne yıkılmak. Tribünlerin haddinden fazla dolu olması sebebiyle adeta patlıyordu. Sonrasında sanki gol olmamışcasına aynı tempoda devam ediyorduk maça. Hakikaten maça ne kadar konsantre olunduğu belli oluyordu.


Devre böyle kapanırken herkes mutluydu tabi. Zaten turuncu formanın verdiği rahatlık da cabasıydı. Herkes iyice rahatlamak için 2. golün gelmesi gerektiğinde hemfikirdi. Bu maç aynı zamanda devre arasında kelimenin tam anlamıyla yattığım bir maç oldu. Yattım ve kalkamadım ikinci yarı başlayana kadar.


İkinci yarının başlamasıyla beraber takımımızın ileri 4'lüsü adeta şov yapıyordu. Ama bir türlü gol gelmiyordu. Arda bir ordan bir burdan vuruyordu olmuyordu. Hele bir pozisyon vardı ki, uzun süre kendimize gelemedik. Arda'nın topuk pasında topla buluşan Baros topu defansın arkasına sarkan Ayhan'a bırakıyordu. Bir anda kendini dar açıda kaleciyle karşı karşıya bulan Ayhan en doğrusunu yaptı topu Arda'ya aktardı. Tam bu noktaya kadar mükemmel bir organizasyondu. Ancak golle arasında sadece bir defans oyuıncusu olan Arda'nın topu o oyuncuya nişanlaması, sonrasında da dönen topu Lincoln'ün çatala nişanlaması fazlasıyla tahmin edilemeyecek hareketlerdi. Sonrasında oyuna sonradan giren Nonda'nın kaçırdığı boş kaleye vuruş ve de uzatmalarda Lincoln'ün bu sefer diğer çatala nişanladığı top farkın 2'ye çıkmasını engelliyordu. İşte böylesi bir maçı berbat edebilecek yegane kural kafalarda oluşmaya başlamıştı bile. "Atamayana atarlar". Olur ya son dakikada bi uzun top, ardından bir kafa. Bir bakmışsın bütün emeğin gitmiş, ki neredeyse böyle de oluyordu. Kullanılan serbest vuruşta birden 3 Olympiakos'lu boş kalmıştı. Aralarından yükselen Kovaçeviç, topu direğin hemen dibinden dışarı gönderirken bizi de rahatlatıyordu. Fakat çilemiz bununla bitmeyecekti. Bitime 30 saniye kala, De Sanctis maçtaki tek ama affedilmez hatasını yaptı. Hatalı çıkışında Diogo yüreğimizi ağzımıza getirdi. Neyse ki top boş kale yerine dışarıya gitti. Ve de tam "Şampiyon Cimbombomum ne istersen iste benden" tezahuratı başlarken maçın son düdüğü çalıyordu.

Hasrettik böylesine senelerdir. Eli yüzü düzgün bir takım karşısında, baştan sona hakim oynadığımız bir maçtı. Son senelerde pek görülmeyendi. Çok özlenendi. Ve de inşallah devamı gelecek olandı.


not : Maçın adamı bana göre Ayhan'dı. Galatasaray kariyerindeki bana göre en başarılı 3 maçından biriydi bu. Öyle ki sakatlık geçirip oyundan alındığında, maç gidecek diye çok korktum açıkçası.

not 2 : Yapılacak koreografini ortasındaki bez içeri sokulamadı. Yazık oldu onca emeğe. Hemen ekstra kartonlarla orası da kaplandı.

4 Kasım 2008 Salı

CL 08/09 Grup Maçları 3. Hafta

Gelmiş geçmiş en gollü CL haftalarından biriydi herhalde bu. Bir ara, 8-3'lük bir Monaco-Deportivo maçı vardı mesela. Ondan sonra bir daha böylesi pek gelmemişti...

A Grubu

Bordeaux 1-0 Cluj

Chelsea 1-0 Roma

B Grubu

Inter 1-0 Anorthosis

Panathinaikos 2-2 Werder Bremen

C Grubu

Shaktar 0-1 Sporting Lisbon

Basel 0-5 Barcelona

D Grubu

Atletico Madrid 1-1 Liverpool

PSV 2-0 Marseille

E Grubu

Villareal 6-3 Aalborg

Manchester United 3-0 Celtic

F Grubu

Bayern München 3-0 Fiorentina

Steaua Bucharest 3-5 Olympique Lyon

G Grubu

Fenerbahçe 2-5 Arsenal

Porto 0-1 Dinamo Kiev

H Grubu

Zenit 1-1
Bate Borisov

Juventus 2-1 Real Madrid

Üçüncü haftalardan sonra, sanki finalin olası adı konmaya başladı. Barcelona-Arsenal finali herkesin beklediği aslında 2005-2006 sezonunda da gerçekleşti bu final. 3 yıl sonra yeniden gerçekleşebilir mi?Zaman gösterecek. Keza Milan-Liverpool arayı fazla açmayıp 2 sene sonra yine buluşmuşlardı...