23 Kasım 2008 Pazar

Tsl 8. Hafta Eskişehirspor 4-2 Galatasaray


Kırmızı...Şimşekler...

Eskişehir'in dönüş maçıydı. Seneler sonra 1. lige dönüş yapmış ve belki de o zamandan beri bu maçı bekliyordu. Yani kısacası karşımızda son derece konsantre bir takım vardı. 12 yıldır Galatasaray'ı bekliyorlardı.

Gitmek istedim fakat yine gidemedim. Çok az bilet vardı. Çok fazla talep vardı.Yollar değildi bana engel olan; kahrolası kaderdi işte. Halbuki ne hayallerim vardı sezon öncesi. Vizeler başlamadan ardarda Kocaeli, Bursa, Eskişehir ve Fenerbahçe maçlarına gidecektim. Hepsi düşüncede kaldı.

Zaten oldukça negatif düşüncelerle izlemeye başladığım karşılaşmada, deplasman fobisiyle karışık Olympiakos maçı yorgunluğu da baş gösterince şok bir sonuç çıktı ortaya. Ayhan'la umutlanıp Baros'la sevindik ama yetmedi. Enteresan hakem hataları da tuz biber oldu.

Maç sonunda stad "Bu sene şampiyon Anadolu'dan" diye inliyordu. Doğru söze ne hacet...

5 Kasım 2008 Çarşamba

Uefa Kupası 08/09 Gruplar 1. Hafta Galatasaray 1-0 Olympiakos


Bir umut vardı içimde, haftanın başından beri. Ha döndü, ha dönecek denilen 2000 ruhundan bahsetmiyorum. Nedense bir türlü atamadığımız Avrupa arenasındaki şanssızlığımızdan bahsediyorum. Bir şeyler vardı ama, o bir şeyler değişmeliydi artık. Vakti de gelmiş ve hatta geçmişti bile.

Uefa Kupası grup statüsü bir acayip. 5 takımdan 3'ünün tur atlaması işleri kolaylaştırıyor. Eğer matematiksel olarak bakılırsa alınacak 7 puan gruptan çıkmayı kesinleştiriyor. Ama istatistiksel olarak bakılacaksa 6 puanla gruptan çıkamayanı görmedim. 5 puanla da % 90 çıkılıyor. 4 puanla bile bu oran % 5olerde. Bu da demek oluyor ki kendi sahandaki 2 maçı kazanman yeterli. Bu yönden çok şanslıyız. Kendi sahamızda oynayacığımız rakipleri kendimiz seçseydik böyle isterdik herhalde. İşte bu yüzden bu maçı kazanıp 3 puanı haneye yazdırmak çok önemliydi. Bu maçı kazandığımız takdirde yolun yarısından fazlasını aşmış olacaktık.


Maç öncesi her ne kadar güzel bir oyunla galip gelmek istesek de, bunun olacağı konusunda çoğu kişinin olduğu gibi benim de şüphelerim vardı. Bu tür şüpheleri geçirmenin en iyi yolu maç havasına vaktinden çok önce girmektir. Perşembe günü dersten çıkar çıkmaz, Yıldızlı Aslanlar standındaydık işte. O andan itibaren hava pozitifleşmeye başladı. Sonrasında klasik bi 30A geçişi ve Meşale'deyiz yine... O manzarayı gördükten sonra, insanın aklında maç hakkında şüphe mi kalır? Meşale'de herkes "Bu maçı alacağız, başka yolu yok" modundaydı. Bir de Kıvanç bu sefer birayı tam ayarında bırakmış, dolayısıyla tam formundaydı. Elimden geldiğince bu konuda herkesi uyararak ve de 328'li tezahuratlarla eski açığa doğru yol almaya başladık.


Artık klasik olduğu bilinen giriş çilesi kalmıştı önümüzde tek engel olaraktan. Yaklaşık bi yarım saatlik uğraştan sonra, yerimizi almıştık merdiven boşluklarında. Daha önce çok göt göte maç izlemiş olan bu bünye, bu maçı gelmiş geçmiş en kalabalığı olarak yazdı bir kenara. Bir merdivende 4-5 kişi vardı. Dengesiz bi pozisyonda duruyordum ama düşmüyordum. İşte buydu eski açığın genel hali. Zaten buydu bana göre taraftarlık. Zor koşullardı, konfor değildi hiçbir zaman.


Maç başladı. Kısa süreli bir belirsizlikten sonra oyunun kontrolünü ele geçirdik. Sağlı sollu geliyorduk, ammavelakin değişik bir şey vardı bu maçta. Değişik bir havası vardı sanki. Konsantrasyon had safhadaydı adeta. Takım neredeyse hatasız oynuyordu. Aman allahım rüya mı görüyordum yoksa? Derken maçın hakkı geldi ilk yarının ortalarında. Lincoln'ün kullandığı kornerden gelen topu, Kewell ders niteliğinde bir vuruşla ağlara gönderiyordu. Ve Sami Yen yıkılıyordu bir kez daha. Ama bu defa ne yıkılmak. Tribünlerin haddinden fazla dolu olması sebebiyle adeta patlıyordu. Sonrasında sanki gol olmamışcasına aynı tempoda devam ediyorduk maça. Hakikaten maça ne kadar konsantre olunduğu belli oluyordu.


Devre böyle kapanırken herkes mutluydu tabi. Zaten turuncu formanın verdiği rahatlık da cabasıydı. Herkes iyice rahatlamak için 2. golün gelmesi gerektiğinde hemfikirdi. Bu maç aynı zamanda devre arasında kelimenin tam anlamıyla yattığım bir maç oldu. Yattım ve kalkamadım ikinci yarı başlayana kadar.


İkinci yarının başlamasıyla beraber takımımızın ileri 4'lüsü adeta şov yapıyordu. Ama bir türlü gol gelmiyordu. Arda bir ordan bir burdan vuruyordu olmuyordu. Hele bir pozisyon vardı ki, uzun süre kendimize gelemedik. Arda'nın topuk pasında topla buluşan Baros topu defansın arkasına sarkan Ayhan'a bırakıyordu. Bir anda kendini dar açıda kaleciyle karşı karşıya bulan Ayhan en doğrusunu yaptı topu Arda'ya aktardı. Tam bu noktaya kadar mükemmel bir organizasyondu. Ancak golle arasında sadece bir defans oyuıncusu olan Arda'nın topu o oyuncuya nişanlaması, sonrasında da dönen topu Lincoln'ün çatala nişanlaması fazlasıyla tahmin edilemeyecek hareketlerdi. Sonrasında oyuna sonradan giren Nonda'nın kaçırdığı boş kaleye vuruş ve de uzatmalarda Lincoln'ün bu sefer diğer çatala nişanladığı top farkın 2'ye çıkmasını engelliyordu. İşte böylesi bir maçı berbat edebilecek yegane kural kafalarda oluşmaya başlamıştı bile. "Atamayana atarlar". Olur ya son dakikada bi uzun top, ardından bir kafa. Bir bakmışsın bütün emeğin gitmiş, ki neredeyse böyle de oluyordu. Kullanılan serbest vuruşta birden 3 Olympiakos'lu boş kalmıştı. Aralarından yükselen Kovaçeviç, topu direğin hemen dibinden dışarı gönderirken bizi de rahatlatıyordu. Fakat çilemiz bununla bitmeyecekti. Bitime 30 saniye kala, De Sanctis maçtaki tek ama affedilmez hatasını yaptı. Hatalı çıkışında Diogo yüreğimizi ağzımıza getirdi. Neyse ki top boş kale yerine dışarıya gitti. Ve de tam "Şampiyon Cimbombomum ne istersen iste benden" tezahuratı başlarken maçın son düdüğü çalıyordu.

Hasrettik böylesine senelerdir. Eli yüzü düzgün bir takım karşısında, baştan sona hakim oynadığımız bir maçtı. Son senelerde pek görülmeyendi. Çok özlenendi. Ve de inşallah devamı gelecek olandı.


not : Maçın adamı bana göre Ayhan'dı. Galatasaray kariyerindeki bana göre en başarılı 3 maçından biriydi bu. Öyle ki sakatlık geçirip oyundan alındığında, maç gidecek diye çok korktum açıkçası.

not 2 : Yapılacak koreografini ortasındaki bez içeri sokulamadı. Yazık oldu onca emeğe. Hemen ekstra kartonlarla orası da kaplandı.

4 Kasım 2008 Salı

CL 08/09 Grup Maçları 3. Hafta

Gelmiş geçmiş en gollü CL haftalarından biriydi herhalde bu. Bir ara, 8-3'lük bir Monaco-Deportivo maçı vardı mesela. Ondan sonra bir daha böylesi pek gelmemişti...

A Grubu

Bordeaux 1-0 Cluj

Chelsea 1-0 Roma

B Grubu

Inter 1-0 Anorthosis

Panathinaikos 2-2 Werder Bremen

C Grubu

Shaktar 0-1 Sporting Lisbon

Basel 0-5 Barcelona

D Grubu

Atletico Madrid 1-1 Liverpool

PSV 2-0 Marseille

E Grubu

Villareal 6-3 Aalborg

Manchester United 3-0 Celtic

F Grubu

Bayern München 3-0 Fiorentina

Steaua Bucharest 3-5 Olympique Lyon

G Grubu

Fenerbahçe 2-5 Arsenal

Porto 0-1 Dinamo Kiev

H Grubu

Zenit 1-1
Bate Borisov

Juventus 2-1 Real Madrid

Üçüncü haftalardan sonra, sanki finalin olası adı konmaya başladı. Barcelona-Arsenal finali herkesin beklediği aslında 2005-2006 sezonunda da gerçekleşti bu final. 3 yıl sonra yeniden gerçekleşebilir mi?Zaman gösterecek. Keza Milan-Liverpool arayı fazla açmayıp 2 sene sonra yine buluşmuşlardı...

29 Ekim 2008 Çarşamba

Turkcell Süper Lig 08-09 Sezonu 7. Haftanın Golleri

1 - Arda Turan




2 - Mehmet Topuz




3 - Cassio de Souza Soares Lincoln


24 ekim 2008 Blogger'a erişimin engellenmesi

Kavrayamıyorum, anlam veremiyorum. Ben nasıl bir ülkede yaşadığımı hala daha anlayamıyorum. Blogger bile kapandıysa hakikaten söyleyecek söz bulmak çok zor. Bizi yönetenlerin zeka seviyesi bu kadar mı düşük? Biz mi yeterince tepki veremiyoruz acaba bu tür olaylara? Youtube'da bir video yüzünden koca site kapatılır. Dailymotion keza aynı şekilde. Vakt-i zamanında Ekşi Sözlük. Yakında sıra Facebook'a da gelir. Ben yetkililere sesleniyorum buradan. Kendi gözlerimle gördüm. "Fuck Atatürk" isimli bir grup vardı. Kapatın siz Facebook'u en iyisi. 1,5 milyon kişinin mağduriyeti yeterince önemli değil nasılsa.

24 Ekim 2008 Cuma

Tsl 7. Hafta Galatasaray 3-0 Trabzonspor

Trabzonspor lidermiş. Önemli değil. Savunmasını oturtmuş. Beni ilgilendirmez. Forvetleri formda ve ortasahasında çok iyi adamlar var. Ciddi söylüyorum hiç umrumda değil. Maç öncesi tek umursadığım şey giyeceğimiz formanın rengiydi. Yani benim deyimimle kutsal turuncu forma. Kim ne derse desin bu formada bir büyü var sanki. Turuncuları gördüğüm an sahada, rahatlıyorum. Hayatımda hiç bir formayı bu kadar sevmemiştim açıkçası. Kim giyse yakışıyor ayrıca. Bi denkleştireyim parayı, çekicem bi tane turuncu üstüme.



Anadolu takımlarının taraftarlarıyla, nedense maç öncesi göstermelik bir centilmenlik yarışı var. Maç sonu neler olacağını bile bile, maç öncesi stadyumun önünde Galatasaraylılar ve Trabzonsporlular karışık. Çok ekstra bir durum olmadığı takdirde seneye de böyle olacak. Maç sonu yine karşılıklı küfürleşmeler olacak. Sonraki maç yine baştan. Bu sefer de yine böyle oldu. Ne diyelim? Böyle gelmiş, böyle gider.

Bazı klasikler vardır. Hani deriz ya "Bu adam da bu takımı hiç boş geçmiyor" diye. İşte Arda için de Trabzon maçları bu şekilde. 3. Sami Yen'deki Trabzon maçında da 3. golünü attı. Ama bu seferki biraz farklıydı. Çok dar açıdan muhteşem bir gol. Orta mı açtı yoksa hakikaten gol atmayı mı düşündü bilinemez. Göremedim fakat söylenene göre, maç sonrası golü bilerek attığını söylemiş. Arda dediyse doğrudur. Ayrıca Arda'nın bu maçta solda gösterdiği performans, o soruyu bir kez daha gündeme getirdi. "Solda kim oynayacak?". Kewell da orada çok iyi Arda da. Bu sorunsalla yaşamayı öğrenmek en doğrusu.


Aslında galibiyet 3 farklı bir galibiyet fakat hiç de öyle kolay olmadı. Trabzonspor ilk dakikalarda çok etkili geldi. Yine bu dakikalarda biz de Arda'nın ortasında Baros'la inanılmaz bir gol kaçırdık. Ama gol geliyorum diyordu. Keza öyle de oldu. Ardından hemen ikinci gol geldi Servet'ten. İnşallah bu gol Servet'e ekstra bir motive olmuştur. Çünkü Servet bariz bir şekilde geçen seneki Servet'ten çok uzak. Geçen sene Servet topu alınca 4 kişiyi geçerdi. Şimdi ikinci de takılıyor. İşin kötüsü de o top rakip takım adına yüzde yüzlük gol pozisyonu oluyor. Servet'in biraz daha defans adamı hüviyetinde oynaması şart.


İkinci yarının başlamasıyla birlikte, farkın açılacağı da belli olmuştu. Çünkü Trabzon gol atmak adına tüm riskleri göze almıştı ve arkada Lincoln, Kewell, Baros bir hatayı bekliyorlardı sadece. Ve en nihayetinde 3. gol de Lincoln'ün ayağından geldi. İlginç bir adam bu Lincoln. Tribünlerle arasında enteresan bir uyum var. Şeytan tüyü mü desem bilmiyorum ama ben Galatasaray tribünlerinin bir futbolcuyu bu kadar sevdiğini şahsen görmedim. Bunca sorumsuz hareketine rağmen. Golden sonra sarı kartı olduğu halde bayrağı söküp dans ettikten sonra ondan da yırtıp daha 1 dakika dolmadan topu elle kontrol etmekten, ikinci sarı kartını gördü Lincoln. İşin daha ilginç kısmı bundan sonra başladı. Tribünler hala daha "Lincoooln Lincoooln" diye inliyordu. Evet, ben de dahil. Dedim ya şeytan tüyü işte. Son dakikalara doğru 10 kişi kaldığımız için biraz fazla pozisyon verdik. Özellikle Selçuk'a çok şut çektirdik. Fakat gel gör ki kalemizde hakikaten güven veren biri var. De Sanctis bu maçın yıldızıydı. 10 kişi oynadığımız yarım saat boyunca, verdiğimiz kadar pozisyon bulmamız ise tamamen Aydın'ın eseri. Hızını çok daha iyi kullanabilirse, müthiş bir silah olmaması için hiçbir sebep yok.



Sonuç olarak yine kendi sahamızda temiz bir Trabzon maçıydı geride kalan. İlginç olan noktalar da vardı aslında. Mesela ikinci yarının ortalarında Servet miydi Meira mıydı hatırlamıyorum ama biri topla Trabzonlu oyuncuyu sakatladı. Ama bu, gördüklerim içinde en hayvanca olanıydı. Akabinde doğal olarak tribünlerden "oh oh" sesleri geldi. Maö sırasında çirkefliğin alasını yapan 18 numaralı zat, Tayfun Cora'ymış. Egemen'ibile geride bıraktığı için kendisini tebrik ediyoruz. Ha bi de deplasman tribünün janjanlarından fırlayan bir çocuk vardı ya, ne oldu ona?


20 Ekim 2008 Pazartesi

Turkcell Süper Lig 08-09 Sezonu 6. Haftanın Golleri

1 - Ahmet Arı




2 - Volkan Bekiroğlu




3 - Turgay Bahadır


18 Ekim 2008 Cumartesi

Aslantepe Yükseliyor...

Ağlıyorum...

18 Ekim 2008 Cumartesi. Saat 05:30. Ve ben ağlıyorum. Ne yakın bir akrabanın kaybından, ne ihanete uğramışlıktan, ne de benzer bir şeyden. Ağlamamın sebebi 21 yıllık hayatımda gördüğüm en kötü acıyı hissetmeme neden olan yirmi yaş dişi.

Sağ alt çenemin en arkasındaki ibne. Evet sana sesleniyorum. Ne alıp veremedğin var benle. Bilmem kaç gecedir uyutmuyorsun. "Ölsem de kurtulsam" bile dedirtiyorsun bana. Her ne pahasına olursa olsun senden kurtulacam lan şerefsiz.

16 Ekim 2008 Perşembe

Estonya 0-0 Türkiye 2010 DKE 5. Grup Maçı


Aslında niye kastırıyoruz ki. Hepimiz biliyoruz ki; ne takla atarsak atalım klasiğimiz değişmeyecek. Her şey yine o sondan bir maç önceki Belçika deplasmanına kalacak. Yüksek bi ihtimalle aynı maçta geri de düşeceğiz. Tek temennim odur ki; o final maçına kadar Hamit, Tuncay, Nihat iyileşmiş olsun . Gerisi bizim işimiz. Hiç yapmadığımız şey mi?

14 Ekim 2008 Salı

Türkiye 2-1 Bosna Hersek 2010 DKE 5. Grup Maçı



Klasik bir Türk mantığıyla aldığımız maç . Hemen hemen herkes nasıl olursa olsun 3 puan istiyordu . Oynanan futbol önemli değildi . Çünkü ideal 11'imizden sadece 5 oyuncu sahadaydı . Volkan , Servet , Hakan , Arda , Aurelio...Önce bi geriye düştük ; sonra da Sabri'nin olağanüstü çabasıyla ve de Mevlüt'ün en sonunda milli takımlardaki ilk golünü atmasıyla 3 puanı aldık .

11 Ekim 2008 Cumartesi

2008 Cumhurbaşkanlığı Kupası Galatasaray 71-55 Fenerbahçe


Açıkçası bu maçın 2 saatte biteceğini tahmin etmiyordum . 5500 kapasiteli salonda oynanacak maça , Galatasaraylıların yoğun bir şekilde gideceği belliydi . Yıldızlı Aslanlar'dan da 12 kişinin gitmesinden anlaşılabilirdi keza . Fenerbahçeliler'in de kendilerine ayrılan bölümü dolduracağını zannediyordum keza . Çünkü üstüste aynı salonda iki maçı vardı Fenerbahçe'nin . Önce bayan basket , sonra erkek basket . Ve ikisi de kupa maçı . Ancak sadece 300 kişilerdi . Ve bir pota arkasını bile dolduramıyorlardı . O yüzden iki takım taraftarları birbirine fazla yakın değildi , ve olay çıkmadı .

Tribün konusunda Cimbom Fener'i adeta ezmişti . Maç "Yıllar yılı , hiç bıkmadın..."la başladı ; "Çayırda buldum seni..."yle bitti . Kızlar da skorda ezdi . Seimone Augustus muhteşem bir yüzdeyle oynadı , maçı 23 sayıyla tamamladı . Işıl'ın zaten orada olması yeterdi . Her zamanki gibiydi . "Maçı kazandık" dediğim an bir pozisyonda büyük bir çaba sonucu kazanılan toptan sonrasıydı . Son olarak Esra'da kalmıştı top . Finali maçın bitiminde Tuğba Palazoğlu yaptı .

"Bu kupayı Alpaslan Dikmen'e hediye ediyoruz."


Teşekkürler kızlar . Teşekkürler çoğuna göre sadece bayan basket maçı olan bu maça giden herkes . Teşekkürler bu kupada emeği geçen herkese . Binlerce kez teşekkürler...

10 Ekim 2008 Cuma

Aslantepe Yükseliyor...

Mustafa Denizli Beşiktaş'ın başına...


Daha önce galatasaray ve Fenerbahçe'de görev yapmış Denizli'nin aslında Beşiktaşlı olduğu biliniyordu . Şimdi kendi tuttuğu takımın başında . Ayrıca Beşiktaş yönetimi yaptığı bu hamleyle milyonlarca Lig TV izleyicisinin de hayır duasını almıştır zannediyorum .

9 Ekim 2008 Perşembe

Uefa Kupası 08/09 Gruplar


Galatasaray 1. torbadan Portekiz temsilcisi Benfica , 2. torbadan Yunanistan temsilcisi Olympiakos , 4. torbadan Almanya temsilcisi Hertha Berlin , 5. torbadan Ukrayna temsilcisi Metalist Kharkiv takımlarını çekti . Aslında zor bir grup . 4. ve 5. torbalarda çok daha kolay takımlar vardı . Fakat sen hedefini final olarak belirlemişsen zaten önüne geleni devirmelisin . Tek ve en büyük sorun sakatlıklar . Defansif ortasahamız kalmadı . Buna bir çözüm bulunması gerek . Özellikle ilk maçta . Çünkü grup zor fakat fikstür çok güzel . Olympiakos ve Metalist Kharkiv ile kendi sahamızda yapacağız . Ve Almanya deplasmanına gideceğiz . İyi bir başlangıç herşeyi düzeltebilir . İlk maç bundan tam 2 hafta sonra kendi sahamızda yüksek bi ihtimalle gruptan çıkmak için en büyük rakibimiz olan Olympiakos ile . Bu maçı öyle ya da böyle kazandığımız takdirde , gruptan %50 çıkmış oluruz . Herşeyin düzelmesi bir maça bakar yani . Fakat bu futbolla devam edersek açıkçası alabileceğimiz maksimum puan ne yazık ki 4 ya da 6 .

A GRUBU
Schalke (Alm)
Paris SG (Fra)
Man.City (İng)
Santander (İsp)
Twente (Hol)

B GRUBU
Benfica (Por)
Olympiakos (Yun)
GALATASARAY
Hertha B. (Alm)
Metalist (Ukr)

C GRUBU
Sevilla (İsp)
Stuttgart (Alm)
Sampdoria (İta)
Partizan (Srb)
St.Liege (Bel)

D GRUBU
Tottenham (İng)
Spartak M. (Rus)
Udinese (İta)
D.Zagrep (Hır)
NEC Nij. (Hol)

E GRUBU
AC Milan (İta)
Heerenveen (Hol)
Braga (Por)
Portsmouth (İng)
Wolfsburg (Alm)

F GRUBU
Hamburg (Alm)
Ajax (Hol)
Slavia Prag (Çek)
A.Villa (İng)
Zilina (Svk)

G GRUBU
Valencia (İsp)
Brugge (Bel)
Rosenborg (Nor)
Kopenhag (Dan)
St.Etienne (Fra)

H GRUBU
CSKA (Rus)
Deportivo (İsp)
Feyenoord (Hol)
Nancy (Fra)
L.Poznan (Pol)

8 Ekim 2008 Çarşamba

Yattara kaldı...


Yattara'nın bonservis ücreti ödenmediği için anlaşma feshedilmiş . Şimdi Trabzonspor yönetiminin önünde çözülmesi gereken ciddi bir sorun var . Evet Yattara'nın yeniden takıma katılması çok iyi olmuştur fakat yapılması gereken hiçbirşey olmamış gibi yeniden takıma monte edilebilmesidir . Ki bu noktada biraz sorun çıkacakmış gibi görünüyor . Yattara sanırım giderayak yönetim hakkında birşeyler söylemişti . Eğer bu sorunu halledebilirlerse bana göre bu sezonun favorisi Trabzonspor'dur .

Ertuğrul Sağlam istifa etti...


Metalist Kharkiv maçında alınan 4-1'lik mağlubiyet sonrası Ertuğrul Sağlam'ın yeri sallanmaya başlamıştı . Ertuğrul Sağlam ise "Sezon başından beri sadece 1 resmi maç kaybettik . niye istifa edeyim ki?" şeklinde bir açıklama yapmıştı . Buraya kadar herşey normaldi aslında . Yönetim kurulunca görüşülür , gitmesine ya da kalmasına karar verilirdi . Sorun şurdaydı ki Ertuğrul Sağlam gönderilmeden ; Demirören Lucescu'yla görüşmüştü . Hem de alenen , Ukrayna'da kalarak . Bu hakikaten Ertuğrul'a yapılan bir hakarettir . O da daha çok bu hakaret üzerine istifa etmiş görünüyor .

"4 gün önce de bırakabilirdim. Hacettepe maçını oynamayı, ve daha sonra anlaşılacağına inandığım bu 3 puanın önemli olduğu için maçtan sonra bırakmayı doğru buldum. Ben görevdeyken başkalarıyla görüşenler, şu anda rahatlıkla istedikleriyle görüşebilirler"

Şahsi kanaatim odur ki , Beşiktaş'ın sorunu en baştadır , her başarısızlık sonrası teknik direktör değiştiren Yıldırım Demirörendedir .

Tsl 6. Hafta Bursaspor 2-1 Galatasaray



2 hafta önceki İzmit deplasmanına gidemeyişimin acısını çıkartacağım maç olacaktı bu maç normal koşullarda . Ancak normal olmayan koşullar devreye girdiği için gidemedim . 3 yerden hastalık sardı beni . Çene kütlemesinin sürekliliği sayesinde ağrıması , üstüne bir de sezonun siftahını yaparak gribe yakalanmam , en sonunda da bunlardan dolayı mıdır bilinmez ama bel ağrısı da dadanınca yerimden bile kalkamadım . Hatta maçı izlemeye de kalkamadım . İzlemeye başladığımda durum 2-1'di öyle de bitti .

Aslında maçı tahlil etmek için izlemeye pek gerek yok . Galatasaray henüz tam oturmadı . Ve bu kadronun oturması biraz da sakatlıklar sebebiyle öyle birkaç haftada olacak şey değil . Devre arasını bekleyeceğiz bu gidişle . Yapmamız gereken şey bu dönemi en az hasarla geçmek . Yani ilk yarıda kalan 11 maçta en fazla 10 puan kaybı , türkiye kupası ve uefa kupası gruplarından da öyle ya da böyle çıkmak . Sonrası güzel geçirilecek bir devre arasıyla birlikte Allah kerim .

Tahminim ve izlediğim maç özetine dayanarak söylemek gerekirse , bu maç karşısında ikinci kez güçlü bir takım bulan Galatasaray'ın ikinci kez bocaladığı maçtı . Bursaspor Yusuf'un ürettiği pozisyonları gereğinden fazla cömertçe harcıyordu . Ammavelakin çekirgenin zıplama standartları uefa tarafından sezon öncesi belirlenmişti . Akabinde Yusuf'un çok güzel bir şekilde önüne bıraktığı topla De Sanctis'le karşı karşıya kalan Mustafa Sarp , golünü atıyordu . Devre Baros'un takipçiliği ve de Bursaspor defansının hatası sonucu ortaya çıkan bir pozisyonda topun yan ağlarda kalmasıyla sona eriyordu .

İkinci yarıda da değişen bir şey yoktu . Servet'in hatalı pasında üçe üç pozisyonda genç Sercan Yıldırım topu ağlara gönderiyor ve farkı ikiye çıkartıyordu . Bu golden çok kısa bir süre sonra , Baros'un şutunu tamamlayan Arda farkı bire indirdiği gibi sezonunda ilk golünü atıyordu . Ki bu tür şeyleri ben çok önemserim . Baskı oluşmasını engellemek lazım . Ama bu gol canlılık getirmedi zannettiğim gibi . Sadece son dakikalara doğru yine bir Meira arapasında Baros kaleciyle karşı karşıya kaçırdı . Ve maç da böyle bitti . Bursaspor tamamen hakkıyla 3 puanı kazandı . Bizim için ise geriye , maça iğneyle çıkan Arda'nın golü attıktan sonra topu alıp santraya koşarken çektiği acının yüzüne yansıdığı an kaldı...


5 Ekim 2008 Pazar

Uefa Kupası 08/09 1. Tur Galatasaray 2-1 Bellinzona

Aslında tarftarlar için hayalkırıklığı şeklinde geçen bir maçtı diyebiliriz . Galatasaray'la az çok ilgili olan herkes bu maçtan 5 gol beklenmesi gerektiğini bilirdi . Gel gör ki , şölen havasını engelleyen sebeplerden bolca vardı Sami Yen Perşembe geesi .

Maç öncesi girişlerde muazzam bir izdiham vardı . Hani iyiniyetten şüphe etmesem fazla bilet basılmış diyeceğim . O kadar kalabalıktı . Ben girebildiğimde eski açık tamamen doluydu hatta yukarıya bayaa bi zorlukla çıktım . Ve dışarıda en az 1000 seyirci daha vardı rahat . Olsun be ciğerim . Tek derdimiz bu olsun . Zaten doğrusunu söylemek gerekirse koltuk başına bir kişi düşen maçlar güzel olmuyo be . Sıkışık olmalı tribün , koltuk araları bile dolmalı . Sonrasında öyle bi gol olmalı ki , üzerinden bir Kıvanç geçmeli , bir bakmışsın ki 3 sıra aşağıya gitmişsin .

Eski açığın ismi artık Alpaslan Dikmen tribünüydü bu maçtan itibaren . Tıpkı Ayhan Şahenk'in Aydan Siyavuş olması gibi . Resmi değil ama gönüllerde . Fakat dil alıştığından mıdır yoksa bir tribün için fazla uzun bir isim olduğundan mıdır bilemeyeceğim ama görünene göre ben hala daha eski açık diyeceğim . Maç başlar başlamaz yine oturduk yerimize belli ki Konyaspor maçındaki gibi ilk bir kaç dakikayı sadece oturarak geçirecektik . Fakat bu sefer bu durum sadece eski açık için geçerli oldu . Kapalı normal bir şekilde başladı maça . Yani tezahurat ederek . Maç boyunca da genelde bu eksende devam etti . Eski açık Kapalı'ya uymadı . Bir anlaşmazlık vardı açıkçası . Ama bu anlaşmazlık ne kadar kasıtlıydı bunu da ilerki haftalarda daha net göreceğiz .


Sakatlıklar üstüste geldikçe değişik şeyler de görmeye başlıyoruz . Mesela bizim sol bek diye bildiğimiz Hakan Balta ; maça sol kanat olarak başladı , sağ kanat olarak devam etti , ön libero olarak bitirdi . Elinden geldiğince oynadığı mevkilerin hakkını vermeye çalıştı . Arda geçen maç sağ kanada biraz daha alışmış gibi görünmüştü test edemeden sakatlandı ne yazık ki . Ardından da Mehmet Topal sakatlandı . Ne yazık ki bu maç 3. sakatlık hakkımızı kullanamadık . Bir dahaki maçlara diyoruz .

Maç temposuz tatsız , tuzsuz başladı . Bir taç atışında aniden içeriye katetmeye karar veren Lincoln penaltı yaptırdı . Topun başına Milan Baros geçti ve 7. golünü ağlara bıraktı . Sonrasında ne idüğü belirsiz bir maç dönmeye başladı . Tek avuntumuz bu sefer defansta açık vermeyişimizdi ki , saçmasapan bir penaltı yaptık ne yazık ki . Topun başına Gürkan geçti doğal olarak . Tribünde kimi sola atcak kimi sağa atcak derken , Gürkan gitti ortaya attı ve durumu 1-1'e getirdi . Sonrası ilginç...Birden çöken bir şaşkınlık . Bellinzona'nın bu arada bulduğu 2 net pozisyon . Birini gole çevirse , maçın sonunun nasıl geleceği meçhul . Neyse ki çabucak atlattık ve maçı dengeledik . Fakat bir eksik vardı . Oyuncular skorun üstüne yatıyordu . Aslında futbolcularımıza burada hak verecek bir çok sebep var . En başta 3 gün sonra zor bir deplasman olması , doğal olarak kendilerini fazla yormamaları lazım . Ayrıca kontrollü oynanırsa tur cepte riske atmaya gerek yok diye de düşünülebilir . Ekstradan sakatlıklar nedeniyle zaten sahada neredeyse hiç yaratıcı oyuncu kalmamış da olabilir . Zaten iki oyuncun maç sırasında sakatlanmış ve sen de fazla sakatlık olmasından korkuyor da olabilirsin . Ammavelakin ; bu taraftarın sabrı kalmadı . Uefa sıralamasında iyice geriye düştük , yeniden yükselebilmemiz için bu tür turlarda iki maçı da yeneceksin . Ayriyetten karşındaki takım bişey olsa tamam diyeceğim fakat Bellinzona lan...Koltuk takımı lan...Yen artık şunu...

İşte bu düşünceler içinde maçı izlerken kurabildiğim tek cümle şuydu : "Ulan ben bu maç için mi bayramda memlekete gitmedim" . Diğer yandan yaklaşık 10 dakikadır top Volkan-Meira-Servet-Serkan defans dörtlüsü arasında gidip geliyordu ki tribünler dayanamadı ve ıslıklamaya başladı . Şimdi burada şunu belirtmek lazım . Öncelikle ben ıslık çalmayı bilmem . Öğrenmeye çalıştım , olmadı , hala daha uğraşıyorum . Fakat öğrensem de kendi takımımı oyuncumu ıslıklamam . Ama bu seferki ıslık benim gördüğüm gelmiş geçmiş en haklı , en doğru , en etkili ıslıktı . Yan top oynamaya devam ettikçe ıslıklar arttı . O sırada Servet aldı topu her zamanki driblinglerinden birini yaptı . Tüm stada bir anda heyecan geldi . Ardından Servet yaklaşık 35 metreden çok alakasız bir şut attı . Fakat herkes deli gibi alkışlıyordu . "Serveeet Serveeet" sesleri yankılanmaya başladı . Sahadakiler gerekli mesajı almıştı . Golü atmak ise yeni golcümüz Yaser'e düşmüştü . Eminim bu gollerinin devamı gelecek .

Sonuç olarak maç tam bir formalite maçı olarak geçti . Bir hazırlık maçından tek farkı tribünlerin tamamen (yeni açık alt dahil) dolu olmasıydı .


4 Ekim 2008 Cumartesi

Sağlık Raporu


Galatasaray resmi internet sitesi galatasaray.org'da son zamanlarda görmeye çok alışık olduğumuz bir başlık bu . Geniş kadromuz sayesinde şu ana kadar aslında pek hissetmedik aslında sakatların yokluğunu . Hatta espri amaçlı sakatlardan kadro bile kurmuştuk vakt-i zamanında . Fakat gel gör ki zaman içinde sakatlıkların hepsi aynı bölgeye yığılınca işin tadı kaçıyor haliyle . İşte en zor deplasmanlardan bir olan Bursa deplasmanı öncesi , kanat oyuncumuz kalmadı . Arda , Kewell , Aydın , Barış , Serkan sakat . Görünüşe göre uzun bir süre sonra sağ kanatta yine delifişek Sabri'yi izleyeceğiz . Galatasaray.org da bizi unutmamış ve büyük bir incelikle sakat futbolcularımızı tek tek hatırlatmış . Teşekkür ediyoruz kendilerine...

http://www.galatasaray.org/futbol/florya/haber/2059.php

Sakatlıklar şanssızlık mı ?


Euro 2008 öncesi herkesin bildiği ve tartıştığı üzere , milli takımımız Amerikalı kondisyonerler tarafından çalıştırılmıştı . Bir nevi yükleme yapılmıştı futbolculara . Kısa vadeli olduğu söyleniyordu . Fakat görünüşe göre kısa vadede çok işe yaramıştı . Genellikle bu turnuvada öne çıkan , son dakika golleri alışkanlığımız ; rakibin yorulmasına rağmen bizim kondisyonumuzun düşmemesine ve oyun ilerledikçe avantaj elde etmemize bağlanmıştı ki ben de bunda hemfikirdim . Fakat sorun şuydu ki ; "kısa vade" ucu açık bir terim . Acaba futbolcuların geri kalan futbol hayatlarını riske atmak söz konusu muydu ?

Bu tür konularda çok bilgili değilim fakat , istatistiki olarak bilgi toplayabilirim . Küçük bir araştırma yapabiliriz . 23 kişilik kadromuzun son 5 aylık sürecine ; bildiğim , takip edebildiğim kadarıyla bir bakalım...

Volkan Demirel : Turnuva süresinde ve sonrasında herhangi bir sakatlık yaşamadı .

Rüştü Reçber : Yaklaşık 5 gün önce hafif bir sakatlık geçirdi ve bu yüzden dün oynanan uefa kupası maçında riske edilmedi .

Tolga Zengin : Turnuva süresinde ve sonrasında herhangi bir sakatlık yaşamadı .

Sabri Sarıoğlu : Sezona sakat başladı . 2 ya da 3 maç yaptıktan sonra bir kez daha sakatlandı . 1 ay sonra sahalara bu haftasonu Bursa deplasmanıyla dönecek .

Hamit Altıntop : Sezonun başında sakatlandı . İlk yarının sonlarına doğru dönmesi bekleniyor .

Hakan Balta : Sezon başlar başlamaz sakatlananlardan . 3 hafta forma giyemedikten sonra döndü .

Uğur Boral : Turnuva süresinde ve sonrasında herhangi bir sakatlık yaşamadı .

Servet Çetin : Turnuvanın sakat adamıydı . Sakat sakat oynadı son iki maçta da oynayamadı . Sezon başlayana kadar iyileşti .

Gökhan Zan : Kariyeri sürekli sakatlıklarla geçen biri olduğu için fazla abartmaya gerek yok . Turnuvada sakatlandı , 1 maç oynamadı sonraki maç yine sahadaydı . Sezon başladığından beri de aynı şekilde devam ediyor .

Emre Aşık : Kafasının yarılması haricinde turnuva süresinde ve sonrasında herhangi bir sakatlık yaşamadı .

Emre Güngör : Turnuvada forma giydiği ilk ve son maçta çok ciddi bir sakatlık geçirdi . Sezonun ilk maçında dönüş yaptı . Fakat o dönüş maçını da tamamlayamadı yine ağır bir sakatlık geçirdi . Kısacası geçen sezon tamamlandığından beri oynadığı resmi maç sayısı 2 .

Colin Kazım Richards : Turnuva süresinde ve sonrasında herhangi bir sakatlık yaşamadı .

Gökdeniz Karadeniz : Turnuva süresinde ve sonrasında herhangi bir sakatlık yaşamadı .

Arda Turan : Sezonun ilk maçında sakatlandı . 1 hafta sonra yine sahadaydı . Bir kez daha sakatlandı . Bu kez 2 hafta uzak kaldı . Ve dün yine sakatlanarak oyundan çıktı .

Ayhan Akman : Turnuva süresinde ve sonrasında herhangi bir sakatlık yaşamadı .

Mehmet Topal : Sezonun başında sakatlandı . 3 hafta sonra forma giydiği ilk maçta yine sakatlandı . Kesin olmayan haberlere göre 1,5 ay sahalardan uzak kalacakmış .

Mehmet Aurelio : O da sezon başı kısa süreli sakatlık yaşayanlardan .

Emre Belözoğlu : Zaten adı müzmin sakata çıkan bir futbolcu için normal oranda sakatlandı denilebilir . Turnuvada ilk 45 dakika boy gösterdi , devamında sakattı . Sezonun başından beri ise , yine birkaç hafta sakatlığı yüzünden oynayamadı .

Tümer Metin : Turnuvaya sakat başladı . Sonra bir 45 dakika oynadı , tekrar kenara geldi . Kendisini son gördüğümde Euro 08 yarı finalinde Almanya karşısında son dakika frikiği kullanıyordu . O zamandan beri antrenör eşliğinde düz koşu yapıyor .

Mevlüt Erdinç : Turnuva süresinde ve sonrasında herhangi bir sakatlık yaşamadı .

Semih Şentürk : Rüya gibi bir turnuvanın ardından sezona da rüya gibi bir başlangıç yapmıştı ki sakatlık onu da vurdu . Sezon başından beri tahminimce bir 4-5 maçta oynayamadı .

Nihat Kahveci : Turnuvada , çeyrek final maçının 116. dakikasında serbest vuruşu ters kullandığı için sakatlandı . Apar topar tedavisine başlandı çünkü tahmini olarak 4 ay sakat kalacaktı . Keza sezona sakat girdi . 2 hafta önce döndü fakat yine sakatlandı . Sahalardan 4 hafta daha uzak kalacağı açıklandı .

Tuncay Şanlı : Assolistler sona bırakılır derler ya . Ben de her ne kadar mevki sırasına göre yazmış gibi görünsem de sona bıraktım Tuncay'ı . Hatırlıyorum 2002 senesiydi . Genç Tuncay antreman sırasında , röveşata atmak isterken , köprücük kemiğini kırmıştı . Yanlış hatırlamıyorsam 2-3 ay sonra dönmüştü . İşte o zamandan beri ; bu çocuk delibaş gibi , yardıra yardıra , saçlarını savura savura koşuyordu . Sakatlanmayı bırak ben bu çocuğun yerde kıvrandığını bile görmedim . Fakat işte olmaz denilen oldu . O da sakatlandı . Sezonun başlarında geçirdiği sakatlık tahmini olarak 8 hafta olarak açıklanmıştı . 2 haftası geçti .



Yani kısaca toparlamak gerekirse ; kadroya çağrılan 23 futbolcudan 15'i çeşitli sakatlıklar geçirmiş . Başta Nihat Kahveci , Hamit Altıntop , Emre Güngör ve Tuncay Şanlı olmak üzere futbol hayatı tehlikeye girenler bile var . Kimseyi suçlamak istemem ama bu kadar tesadüf biraz fazla . Ki aralarında sakatlık nedir bilmeyen oyuncular da var . Amerikalı kondisyonerler turnuva öncesi çok tartışılmıştı . Şimdi elde bu kadar delil varken kimse gündeme getirmiyor .

Hayret doğrusu!

3 Ekim 2008 Cuma

CL 08/09 Grup Maçları 2. Hafta


Bu sene Şampiyonlar Ligi sürprizlerle başladı . Ve görünen o ki ; bu sürprizler bir üst kademeye geçmek için daha sonraki seneleri beklemeyecekler . Mahşerin 4 atlısı , performanslarına devam ediyorlar .

A Grubu

Cluj 0-0 Chelsea

Bordeaux 1-3 Roma

B Grubu

Anorthosis 3-1 Panathinaikos

Inter 1-1 Werder Bremen

C Grubu

Sporting Lisbon 2-0 Basel

Shaktar 1-2 Barcelona

D Grubu

Liverpool 3-1 PSV

Atletico Madrid 2-1 Marseille

E Grubu

Aalborg 0-3 Manchester United

Villareal 1-0 Celtic

F Grubu

Fiorentina 0-0 Steaua Bucharest

Bayern München 1-1 Olympique Lyon

G Grubu

Arsenal 4-0 Porto

Fenerbahçe 0-0 Dinamo Kiev

H Grubu

Zenit 1-2
Real Madrid

Bate Borisov
2-2 Juventus

Öncelikle haftanın en "sapık" maçı kesinlikle Arsenal Porto maçı idi . Arsenalliler dalga geçtiler özellikle ikinci yarı . Hatta bi ara Arsene Wenger gülmekten yere düşecekti . Bu arada Anorthosis de anavatan falan dinlemiyo geleni geçeni yeniyo . Barcelona adeta Ronaldinho'nun takımı hüviyetinden Messi'nin takımı hüviyetine geçiş yaptı artık . Messi son 3 dakikada attığı 2 golle takımına 3 puanı getiren isimdi .

Haftanın bana göre en muhteşem maçı ise Minsk'te oynandı . Belarus takımı Bate , Juventus karşısında inanılmaz başladı . 2-0 öne geçti . Tribünler adeta yıkıldı . Devamında Juventus eşitliği sağladı ama stadyumdan herkes mutlu ayrıldı . Bize de helal olsun Borisov demek düştü .

2 Ekim 2008 Perşembe

Uefa Kupası 08/09 1. Tur Galatasaray - Bellinzona


İstatistikler maçın 5-2 biteceğini gösteriyor . Yine "5" atarsak "yok artık" derim yani...

Turkcell Süper Lig 08-09 Sezonu 5. Haftanın Golleri

1 - Maxim Romaschenko




2 - Milan Baros




3 - Sezer Badur


1 Ekim 2008 Çarşamba

Yattara Katar'a Trabzon nereye ?


Kısa bir süre önce Yattara'nın Trabzonspor'dan ayrılması durumunda şampiyonluğa aday takım sayısının 3'e düşeceğini söylemiştim . Hala daha arkasındayım diyemeyeceğim . Çünkü görünen o ki Yattara'sız maçlarda da Trabzonspor bir şekilde kazanmayı beceriyor . Fakat bu her zaman böyle devam eder mi ? Edebilir mi ? Galatasaray'da yaratıcı oyuncu sayısı çok . Arda , Kewell , Lincoln başta olmak üzere . Fenerbahçe ve Beşiktaş'ta da aynı şekilde . Peki ya Trabzonspor'da ? Sadece Selçuk İnan ve Ibrahima Yattara . Artık Trabzon'un şampiyon olması için bu sezonun tam anlamıyla Selçuk'un sezonu olması lazım . Bakalım nereye kadar gidebilecekler ?

30 Eylül 2008 Salı

Ramazan Bayramı

- bayramınız kutlu olsun efendim.
- sağolun.. sizlerin de.. hangi bayram ama..
- işte bayram ya bugün. o yüzden. bayramınız kutlu olsun dedim.. heheh..
- tamam bayram da bir ismi var onun..
- bayr?.. nasıl?..
- ne bayramı bugün?
- e.. şey.. şeker bayramııı??
- hayır işte. ramazan bayramı diyeceksin.
- işte tamam.. şeker ramazan aynı şey.. eheh.. kutlu olsuu..
- hayır hayır. bi dakka dur orda. şeker değil. şeker yok. ramazan. neymiş?
- ramazanmış. heheh neyse.. hadi iyi bayr..
- neyse yok. olur mu neyse. ramazan.
- peki.. tamam.. ramazan.. alla alla..
- hah böyle de ciğerimi ye. şeker de neymiş.. ramazan.
- tamam ramazan.. yani.. biz şeker diye de biliyoruz da o yüzd..
- hayır. yanlış biliyorsunuz. sen oruç tuttun bu bakayım ramazanda..
- oruç? ee şeyy.. evet tuttum biraz.
- biraz? ne kadar biraz?.
- nasıl ne ka..
- kaç gün? söyle. dolandırma lafı.
- şey.. eee.. iki..
- iki?!
- heheh..
- iki gün oruç tuttun ve utanmadan bayramımın adını değiştirebileceğini sanıyorsun ha.
- yok yani.. hem bayram hepimizin bayramı zaten de..
- hepimizin tabi. ama önce bizim. bak mesela ben otuz gün oruç tuttum.
- allah kabul ets..
- bayramı hak ettim. otuz güne üç gün ramazan bayramı. ya iki güne? ha? cüccük kadar.. hehe..
- tatil 9 gün gerçi..
- tatil değil. tatil de neymiş. mübarek ramazan'ın bayramı..
- bayram 3 gün tatil 6 gün ya o yüzden dedim.
- ama o 9 gününü hepsi müslümanların sayesinde oldu arkadaşım. bana benim bayramımı satmaya kalkma.
- şeyy.. eh neyse efendim size doyum olmaz biz kalkalım, malum bayram ziyareti kısa o...
- bana müslüman adetlerini öğretme.. 30 gün oruç tuttum ben. dile kolay.
- tabii.. tabii.. hadi necla asansörde bağlarsın çocuğun ayakkabısını.. hadi size baybay..
- baybay da neymiş.. gel buraya. kaçma.. allahaısmarladık diyeceksin.. hayırlı günler diyeceksin.. selamun aleykum diyeceksin..
- çüüüzz.. au revoir.. go to hell..

Bayramınız kutlu olsun , mümkünse ramazan olan...

not : el emeği değildir sözlükten alıntıdır , teşekkürler zebra üreticisi :)

29 Eylül 2008 Pazartesi

Tsl 5. Hafta Galatasaray 4-1 Konyaspor



Cumartesi günü kalktığımda her zamanki gibi klasik ziyaret ettiğim internet siteleriyle başladım güne . Ve şok haberi o an duydum . Alpaslan Dikmen ölmüştü . Genç yaşında , gelecekle ilgili belki de bir sürü planları olan birinin böyle aniden aramızdan ayrılması ne kadar hüzün verici . "Hayat bu" deyip geçmek öyle kolay değil . Ammavelakin ben bunu demekte hiç de zorluk çekmedim . Evet , şaşırmıştım fakat aslını söylemek gerekirse fazla hüzünlenmedim . Maç öncesi cenaze namazı vardı . Şişli Cami'nde . Gitsem mi dedim , gitmedim . Uyanamadım , belki de uyansam bile gitmeyecektim . Bazen kendime soruyorum bunu . Ben mi çok duyarsızım , yoksa aslında hep birbirini tekrar eden , eninde sonunda olacağı bilinen , hayatın gerçekleri olan olaylara benim dışımda kalanlar fazla mı tepki gösteriyorlar ? İstatistikle alakası olmadığına göre , asla tam anlamıyla cevaplanamayacak bir soru . Bunun cevabını ne yazık ki zaman bile gösteremez .

Maç öncesi Mecidiyeköy civarlarında bildik sahneler yoktu . Her zamanki coşkulu tezahuratlar yoktu . Geç kaldığımdan dolayı Meşale'ye uğramadan direkt olarak eski açığın yolunu tuttuğum için Store'un önünden de geçemedim ama tahmin ediyorum orası bile sessizdi . Mecidiyeköy'de o gece her yerde hafiften bir matem havası vardı . Alpaslan abi'yi kaybetmenin hüznü ve onun son Galatasaray maçında birlikte omuz omuza görevini yapacak olmanın sevinci ve gururu karışmıştı belki de .


İçeriye girdiğimde de hava pek değişmemişti doğal olarak . Herkes suskundu . Sadece ara sıra , sanki babasının cenazesinde birden kendini tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayan çocuklar gibi "Alpaslan ölmedi kalbimizde yaşıyor" sesleri çınlıyordu Sami Yen'de . Herşey Alpaslan içindi . Futbolcular tek tek tribünlere Alpaslan için çağrıldı . Herkes tüm maç boyunca Alpaslan için bağırdı . Sahadakiler Alpaslan için oynadı , Alpaslan için saldırdı . Maç öncesi saygı duruşu yapıldı . Her zaman bir saygısızlık nedeniyle erken bitirilen saygı duruşu hakettiği gibi yapıldı . 20 bin kişinin o anda düşündüğü tek kişi Alpaslan'dı . Maç başladı , önce yaklaşık 5 dakikalık bir sessizlik . Sonrasında Alpaslan abiden bize miras kalan ultrAslan anlayışını en iyi özetleyen beste geldi herkesten , boğazlar yırtılırcasına...

ölüm varmış , korku varmış
bu dünyanın sonu varmış
bizim için yoktur tasa
kalbimde sen yaşadıkça
başarılar gelir geçer
asaletin bize yeter
deplasmanda , Sami Yen'de
ultrAslan , hep seninle

Sonrasında sürekli bıkmadan usanmadan aynı tezahurat gitti geldi kapalıyla eski açık arasında...

yıllar yılı hiç bıkmadın
büyük bir aşkla bağlandın
yeri geldi sabahladın
bütün ömrünü harcadın
şimdi söyle nerdesin sen
oldu mu bırakıp gitmen
keşke çıkıp şaka desen
ne olur Alpaslan Dikmen


Hüzünlü bir geceydi birçokları için , buruk bir sevinç vardı . Nadirdi benim gibi gollere her zamanki gibi sevinebilenler . Alpaslan abiyi kaybetmenin anlamını kavrayamamıştım çünkü hala daha . Galatasaray aynı Galatasaraydı . Goller yine Baros , Kewell , Lincoln'den geldi . Ortasahanın tüm yükünü yine Ayhan çekiyordu . Meira hücum gücünü biraz daha fazla gösterdi . Arda sağa biraz daha alışmış göründü . Fark neydi ? Fark kendimizi kandırmamızdı . Birkaç saatliğine Cimbomlusu , Fenerlisi , Beşiktaşlısı , hepsi bir olmuştu . Tüm yürekler bir olmuştu . Birlikte sırtlamışlardı cenazeyi . Nadir şeylere şahit olduk o gece . 2,5 sene sonra rakip takımın attığı bir gol alkışlandı Sami Yen'de . Çünkü golü atan Erhan Albayrak , kapalının önüne kadar gelmiş ve Alpaslan abinin resmini göstererek "Kalbimdesin" işareti yapmıştı . Konyasporlu oyuncuları başta Erhan Albayrak olmak üzere tebrik ve teşekkür ediyoruz .


Maç çıkışında neşeliydim . 4-1'lik muhteşem bir turuncu formalı galibiyet vardı çünkü . O hafta Fenerbahçe yenilmiş , Beşiktaş ise berabere kalmıştı çünkü . Ne kadar basit şeylermiş gibi geliyor şimdi halbuki . Bütün bu neşeli halim eve gelip , Alpaslan abinin cenazesinde çekilen fotoğrafları görünce sona erdi . Belki de acı haberi aldığımdan beri içimde biriktirdiğim hüzün birden nüfuz etti tüm vücuduma , damarlarıma .

Kaç puan bir can ederdi ? 3 puan bir can eder miydi ?

Alpaslan Dikmen