29 Eylül 2009 Salı

14 Mayıs: Gerçek hayat mı film mi?

Sinema dünyası daha çok Amerikalı yapımcıların elinde olduğundan dolayı futbol temalı film bulmak zor. Genelde basketbol filmleri olur böyle. Senaryo hep aynıdır. Takım çok kötüdür, bitiktir, hatta topu sektirmekten aciz oyuncularla doludur. Deyim yerindeyse oranın ezik çocukları bu takımda toplanmıştır. Sonra bir gün, bir çocuk taşınır oraya. Çok iyi basketbol oynuyodur ama yanaşmaz bir türlü oynamaya. Sonra ne olursa olur, bir gün yeminini bozar. İşte aranan ruh bulunmuştur. Fakir ama gururlu gençlerin zengin şımarık piçlerine karşı oynayacağı final maçı gelmiş çatmıştır.

Maça kötü başlanır. Her türlü kötü koşul gerçekleşir. Ama kahramanımız mücadeleyi bırakmaz. Ve işte o an gelir. Maçın son saniyeleri. 2 sayı geridelerdir son 5 saniyedir. Top o çocuğun ellerindedir. 4 saniye... Çevresine bakar. 3 saniye... Zaman kalmamıştır. 2 saniye... 3 sayılık atışını kullanır. Her şey bu atışa bağlıdır. Son 1 saniye... Top havada süzülür. O bir saniye çok yavaş geçer. Top havadayken biter süre. Herkesin gözü o topa çevrilir. Top süzülür ve çemberden sekip dışarı çıkar, girmez...

Girmez mi? Girmediğini gördünüz mü hiç? Ben gerçek hayatta gördüm ama filmlerde olmaz böyle şeyler. Filmlerde en sonunda mutlaka iyiler kazanır. Gerçek hayatla filmleri birbirine karıştırmamak gerek. 14 mayıs bir filmdir. İşte bu yüzden appiahın kafası direkten dönmüştür. O top zaten girmeyecekti. çünkü giremezdi, girmemeliydi...

27 Eylül 2009 Pazar

Küçük bir not...




Fenerbahçe'nin 7'de 7 yaptığı, bizimse 7'de 6'da kaldığımız haftada küçük bir not düşelim.


"İyi gidiyoruz, biz..."